90’lar neo-soul hareketinin ve Siyah yenilikçiliğinin zirve noktası.
57
Yeni yüzyılın hemen başında (ve ilk albümü Brown Sugar’dan tam beş yıl sonra) başyapıtı Voodoo’yu yayımladığında D’Angelo’nun sanatsal dürtülerini izlediği açıkça ortadaydı. Bununla birlikte, geçmişi onurlandırmak isteyen bir müzisyen olduğu ve ikinci albümünde çıtayı yükseltmek istediği de anlaşılmıştı. O günlerde neo-soul akımı, 90’ların hip-hop ve R&B’sinin gösterişli örneklerine çarpıcı bir alternatifti ve Voodoo bunun adeta zirvesiydi. Siyah yenilikçiliğinin blues, caz, soul, funk, gospel hatta umutsuzluktan coşkuya tam bir insanlık spektrumuyla buluştuğu eşsiz bir nokta.
Albümün groove’ları, parçalar altı dakikayı geçtiğinde bile dinleyicinin bırakamayacağı kadar derin. Albümün en ünlü single’ı Untitled (How Does It Feel)’in baştan çıkarıcı temposunu ya da Roberta Flack’in Feel Like Makin’ Love cover’ını ele alalım: D’Angelo’nun heyecan verici falsetto’su kadar enstrüman kullanımıyla da öne çıkan bu parçaların her biri, dinleyicide ortak bir his uyandırıyor. Brown Sugar albümü kontrollü bir ateş yakarken, Voodoo ise adeta deneysel bir orman yangını gibi hissettiriyor. Albüm, rahat doğaçlamaları üzerinde dikkatle çalışılmış dahiyane bir hassasiyetle dengeliyor.
“Prodüksiyonda, düzenlemelerde ve enstrümanlarda bir rahatlık var. Hiçbir şey zorlanmış gibi hissettirmiyor. Bu albümün her yerinde çok sevdiğim bir zarafet var.”