Endüstriyel seslerin ve pop’un aşırı, yıkıcı ama yine de geniş kitlelere ulaşan karışımı.
74
The Downward Spiral albümü, Nirvana gibi grupların ün kazandığı bir dönemde bile uçlarda dolaşıyordu. Trent Reznor, Nine Inch Nails’in bu ikinci albümünü “Öz yıkımı kutlayan ve bir şekilde dünya çapında platin plak kazanmayı başaran konsept bir kayıt” olarak tanımlamıştı.
Iggy Pop, Lou Reed ve David Bowie’nin Berlin üçlemesinden esinlenen The Downward Spiral, Pretty Hate Machine’in endüstriyel pop’unu beklenmedik yönlere iterek meşale taşıyan şarkılardan (Piggy), disko ve soul’a (Closer) hatta dinleyene röntgenci hissi verecek kadar sinir bozucu kırılganlıkta baladlara (Hurt) kadar uzanıyor. March of the Pigs’in aksak hardcore’u gibi grubun daha önceki müziğiyle devamlılık gösteren parçalar bile büyük ölçüde daha agresifti ve albümün sessiz anlarını daha da bitkin hissettiriyordu.
Albümün sound’u da benzer şekilde kutuplaşmış, dijital ve analog sample kolajlarıyla canlı ve doğal performansları karıştırıyor. The Downward Spiral’ın en belirleyici anı aynı zamanda Closer’ın da doruk noktası: Yerini çarpık ve yalnız bir piyanoya bırakan mekanik synth-funk. The Downward Spiral’dan sonra sanatçıların bir rock grubu mu kuracaklarına yoksa elektronik müzik prodüktörü mü olacaklarına karar vermelerine gerek kalmadı. Reznor bu ikisi arasında bir köprü kurdu.